Kaygı yarındır!

 “Ah, birazcık kaygısız olmak, beni şu güneşin ışıdığı dünyada insanların en mutlusu yapardı.” demiş Goethe. Bunu derken “anksiyete” denilen çağın popüler duygudurum bozukluğundan bahsetmiyordu herhalde; her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşünmek, hesap etmekten yakınmış olabilir. Yine de kaygı veya anksiyeteye bir atıf içerdiği kesin.

Anksiyetenin “kaygı bozukluğu” şeklinde tanımlanması biraz yoğunluğunu hafifletiyor bana göre; hoş tüm kelimelerin anadilimdeki karşılığını kullanmayı tercih ederim ama anksiyete dolu dolu geliyor kulağa “vay be ne biçim bir şey” tadında. İşte bu doluluk da bir çığ gibi büyüyor ve bir bakmışsın sırtında yüklendiğin kocaman bir anksiyete bavuluyla koşmaya çalışıyorsun.

Bu yazı herkese hitap etmiyor biliyorum, sadece yaşayanlar biraz kendinden bir şeyler bulabilir burada. Bir anlığına da olsa zihnini endişe çöplüğünden uzak tutabilmenin mutluluğu pek az şeyle kıyaslanabilir, bunu hissetmeden tariflemek çok zor.

Yaşadığımız çağda çok fazla acı var. Üniversiteden bir hocam benim “empat” olduğumu iddia etmişti, biraz araştırınca hak verdim. Kendim olmayan acıları bile sahiplenen, değiştirmeye çalışan, değişteremedikçe sonunda kendi acım haline de getiren ve çoğunlukla da boşa kürek çeken biriyim. Kendim için değil, başka canlılar için sürekli taşıdığım bir kaygı var içinde. Hatta kötü bir olayın olma ihtimalini düşünmek, olayın kendisinin vuku bulmasından daha ağır. Şunu fark ettim bir de bu kadar yıl boyunca, arkadaşlarınız bu durumun vehametini anlamıyor, anlamalarını da beklemek onlara haksızlık. Hal böyleyken psikolog veya psikiyatristlerden medet umdum, şizofren, bipolar veya manik depresif tanınız yoksa “kaygı bozukluğu” çok tırt bir ruh hali. Kimseyi zan altında bırakmak istemem tabii, psikolojiye çok uzak olmayan biri olarak sanırım çok yetkin bir terapiste denk gelemedim. Neyse.

Nedir bu anksiyete? Şöyle bir örnek vereyim, henüz gerçekleşmemiş ve gerçekleşme ihtimali belirsiz bir durumun en az 5 farklı kötü, orta ve iyi senaryosunu takriben 10 dakika içerisinde kurgulamak, bunların en az ikisinin gerçekleştiği durumda ne yapacağını planlamaya çalışmak, işin içinden çıkamayınca psikosomatik belirtilerle (çarpıntı, baş dönmesi, terleme gibi) başbaşa kalıp “e şimdi ben ne yapacağım?” diye kendini ordan orada atmak. Bunlar olurken normal hayatına da devam etmeye çalışmayı unutmayalım tabii. Her ne kadar bilinç bunun gerçek olmadığını bilse de bilinçaltı tüm bu film şeritlerini bir güzel yutuyor ve mükemmel bir sanal gerçeklik sunuyor. Bir bakmışsın ki gerçekten çok uzak, sadece kötü olasılıkların sonuçlandığı bir alemde geziniyorsun. 

Bu çok genel bir özet oldu, diğer detayları da anlatsam eminim manyak bu dersiniz, şimdilik samimiyetimiz azken bu kadarla kalsın :) 

Meditasyon, farkındalık, nefes çalışmaları gibi denediğim yöntemlerin içerisinde beni en çok rahatlatan iki şeyden biri yazmak. Bu yüzdendir ki buraya içimden geldiği gibi yazmaya niyet ettim.

"Kaygı yarındır" diyor Danimarkalı filozof Kierkegaard. Sahi bugün yaşadığımız neyi derinden hissediyoruz, sadece gerçek olan şu anı yarınlara niye ödünç veriyoruz ve neden hissetmek yerine düşünmeye daha çok zaman ayırıyoruz? Ben bu arayışın yolculuğundayım; benim yanımda yürüyüp keşfetmek isteyen herkese selamlar :)



Yorumlar

  1. Bu zamanda kendinden fazla başkasını düşünen var mı diye düşünürken bu yazı çıktı karşıma. Sanki biraz haksızlık yaşadığın hayata. Üzülmek, kaygı duymak, sıkılmak ve de duygusal davranmak tamamen bize özgü. Kendinden ödün vermek de bize ait. Yaşadığın tecrübeleri düşündüğünde ve arkana baktığında NEDEN sorusu var ise işte o zaman üzülmek lazım. Ben öyle zamanlarda kendimi dışarı atıp öylece dolaşıp etrafımda kimse yokmuş gibi yaparım. Sonra bir bank’a oturup sevdiklerimi düşünürüm. Sonra da hayatın tek ve sonunun çok yakın olduğunun farkına varıp tüm kaygılarımı o bankta bırakıp hayatıma dönerim. Bence sen bir bank bul ve herşeyi orada bırak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok güzel bir yöntem bu, bir banka oturup her şeyi orda bırakmak... hem yargılamıyor da :) tavsiyeyi aldım. Iyi ki varsın!

      Sil
  2. Wowww üslup ve kelimelerin birbiri ile uyumu durumu bu kadar net ve güzel aksettirebilirdi. Harika

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim :) bunu duyduğuma çok sevindim. Farklı konu önerilerine de açığım:)

      Sil
  3. Ne diyeceğimi bilemedim, duygularıma tercüman olmuşsunuz. Ben de aynı şeylerden muzdaribim. Ekşiden entrynizi gördüm. Özelden yazamadım, nedense hata verdi ama blogunuz varmış, ben de burdan sormak istedim: Öncelikle nasıl başladı hangi ilaçlar, ne zaman süreyle, hangi deneyimler iyi geldi, ne yapmamız lazım bu illet için? Yardımcı olur aydınlatırsanız çok sevinirim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkür ederim:) elimden geldiğince yazmaya çalışacağım

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anksiyete ateşkes planı

Hayatlar ve anlar

Yüzleşme