Şiddetsiz şiddet dili

8 Mart, toplumun kadınları ve kadın olmayı bir günlüğüne hatırladığı bir tarih. Ne yazık ki fersah fersah uzak olduğumuz toplumsal eşitlik anlayışını “mış gibi” yaparak bir gün de olsa anıyoruz böylece.

Bu coğrafyada ağır basmak üzere kadına uygulanan fiziksel şiddet sorunu, tüm dünyanın en büyük kurulum hatalarından biri. Dünya var olduğundan beri süregelen, sosyokültürel seviyeden bağımsız hayatın içinde bulunan koskoca bir sorun. 

Gördüğümüz, duyduğumuz, bildiğimiz bu gerçek dışında, keskin çizgilerle ayıramadığımız hatta fark bile etmediğimiz, azar azar maruz kaldığımız, doğrudan hakaret, fiziksel şiddet veya aşağılama içermeyen, üstü kapalı, genellikle -sözde- kültürel ve eğitim seviyesi yüksek (beyaz yakalı diye de adlandırabiliriz) kesimin uyguladığı sistematik şiddetten biraz bahsetmek istiyorum.

Kadınlar olarak iş arkadaşımız veya görece daha uzak olan erkeklere karşı bir tutum sergileyebiliyorken, duygusal bağ/ilişki kurduğumuz erkeklerin birçok tavrını normalleştirme eğilimde olabiliyoruz maalesef.

Şiddet her zaman açık açık büyük harflerle bağırmaz; o çok severek aldığımız kıyafeti, takıyı, çantayı, kitabı “bunu beğenmedim, bir daha giyme, takma, kullanma, okuma” diyen erkek tarafından üstü kapalı gelir.

Kendini her koşulda bir adım ileride görüp “sen bundan anlamazsın, en iyi ben bilirim” diyen erkeğin ukalalık şiddetinde kendine yer bulur.

İlgi çekemeyince, başka bir yetkinliği olmadığı için bel altı vurup fiziksel görüntümüz üzerinden kışkırtmaya çalışan erkeğin zavallılığında saklanır.

Sadece kendi ailesindeki kadınları kutsal kılıp, diğer kadınların da bir anne, bir evlat, bir abla, bir kardeş olabileceğini unutan empati yoksunu erkeğin ikiyüzlülüğünde sırıtır.

Bir gram sevgi ve ilgi için, tüm kusurlarını kusursuzlaştırdığımız, tavırlarını normalleştirdiğimiz, kaybetme ve sevilmeme korkusuyla uğruna kendimizi kaybettiğimiz erkeğin vurdumduymazlığında gezer.

Çarpıttığı, dinlemediği, yok saydığı ve sonunda sadece kendi doğrularını kabul ettirdiğinde başarılı hisseden erkeğin yetersizliğinde beslenir.

Tüm bunlar bir yana daha acımasız olan, kendini gerçekleştirmemiş, toplumun yüklediği içi boş rolleri merhametten, şefkatten, sevgiden uzak bir biçimde oynayan her erkek yüzünden her gün, fark etmeden, bazen gülüp geçerek, bazen öfkelenerek hayatımızı şekillendirmek zorunda kalmak asıl kendimize uyguladığımız en büyük şiddet.

Tüm bunlar her zaman satır aralarındadır, hiçbir zaman kabul edilmez hatta mutlaka tam aksi iddia edilir. Bir yandan da sezgilerimizin içten içe hisseder bu şiddeti, bir şeyler huzursuz eder adını koyamayız. “Ya aslında iyi bir erkek” derken içimize sinmez. Sezgilerimiz gözümüzün önüne koymaz da “bir şeyler eksik de ne?” diye soru sordurur cevabı bulabilelim diye. İşte o zaman satır aralarını iyi okumak gerekir. Mehmet Aslantuğ’un güzel bir cümlesi vardı, hiçbir kadının geleceğini bir adamın bir gün aklının karışmasına bırakmaması gerektiğini söylemişti. Bunu bir erkekten duymak ne kadar güzel.

Atatürk’ün müthiş vizyonuyla yıllar öncesinden işaret ettiği Türk kadını, bugünün sevgi yoksunu erkeklerin kendini var etme mücadelesinin bir piyonu olmadığını hatırlamalı. 

Satır araları çok şeydir; görmesini, okumasını bilene her şey derstir…



Yorumlar

  1. yazılarınızdan bağımsız olarak blogunuza özgeçmişinizi anlatan küçük bir yazı eklerseniz iyi olur hanımefendi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim katkı için, tabii eklerim :)

      Sil
  2. Merhaba Hanımefendi mesleğinizde tecrübelerinizle alakalı bir yazı paylaşabilir misiniz ? Belki o alanda ilerlemek isteyen gençlere yardımcı olursunuz. Elbette takdir sizindir. Benimkisi sadece bir tavsiye. Saygılarımı sunarım...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba. Tabii bunu paylaşmak için hazırlayayım. Teşekkür ederim öneriniz için

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anksiyete ateşkes planı

Hayatlar ve anlar

Yüzleşme