Anksiyete Günlükleri-2

“Ne düşünüyorsun bu kadar ya?”, “Niye hiç konuşmuyorsun?”, “Seni de bıraksak bütün gün uyursun”, “Biraz çık dolaş, iyi gelir”. 

Bu cümleler size de tanıdık geliyor mu? Ben sıklıkla duyuyorum; retorik sorulara sırf cevap verme sıramı savmak için basit kelimelerle kurduğum cümlelerim ve iyi niyetli yapılan yorumların duyar duymaz yok olacağı niyetiyle karşılık verdiğim anlık sessizliğim genellikle savunma mekanizmamı oluşturuyor. Bir süre geçti tüm bunların özensiz olsa da iyi niyetle yapıldığını anlamam için. Bunu fark ettikten sonra daha az kızıyorum insanlara, anlam veremedikleri şeyler ile ilgili kurdukları cümleler üzerinden yargılanmaları çok haksızlık.

Sosyal yaşamda aktif rol alan veya almak zorunda kalan kaygılı insan tam anlamıyla amatör bir kürekçidir. Görünmez rüzgarlarda, dalgalarda ve bilimum aksi hava koşullarında kürek çeker, çeker, çeker sonuç nafile. Dışardan tek görünen şey ise açık havada, dalgasız denizde, olduğu yerde duran, bir adım ilerlemeyen debelenen biri. Bilmezler ki amacı ileriye gitmek değil, olduğu yerde kalabilmek hatta suya düşmemek. İşte bu uğraşlar içinde akan hayata ayak uyduramayan oyundışı kalır. Bilmezler ki uyku (eğer bir kabus görülmüyorsa) aşırı düşünen kaygılı birinin kendine kalan tek yarı güvenli alanı. Bilmezler ki bazen bedenle zihni bir arada tutmanın iki yana uçan kuşları yakalamak kadar yorucu olduğunu. Nerden bilsinler, hiç anlatmazsın ki.

Zihni durdurmaya çalışıyorken akan hayata ayak uydurmak, çalışmak, sosyalleşmek, konuşmak, gülmek, “orda olmak” çok emek istiyor. Bu emeği olmak istediğin yerde olmana rağmen yaptığını fark etmek hele çok kafa karıştırıcı. Aklında o kadar düşünce varken, hepsinin arasından, onlara değmeden geçip gittiğini görseler akılları çıkar belki de insanların. Sizin de aklınız çıkmıyor mu, bu kadar düşünce, duygu, endişe, korku, varsayım, hikaye, geçmiş, gelecek ne varsa barındıran tüm olay, mekan ve zaman bavullarıyla yolculuk ederken? Birini tutsan diğerini taşıyamıyorsun, biraz kenara bıraksan kaybolacak sanıyorsun. Hepsini aynı anda taşımalıyım, bir tanesi bile düşmemeli ve içinden eşyalar dökülmemeli. Aman yine neler düşünüyorum, şurda bir şey konuşuyorlar yine susuyorum diye dalga geçecekler. En iyisi iki kelime edip kenara çekileyim, aman bavullarım düşmesin sonra onları yine alırım.

Bazen işin içinden çıkamadığımda “beni rahat bırakın” diyemiyorum elbette ancak “ben biraz yorgunum” diyorum. Biraz mı? Biraz derken? Eh tabii biraz…

Sizin savunma silahlarınız neler, böyle anlarda nasıl savuşturuyorsunuz hamleleri? Benimkiler besbelli işe yaramıyor, belki öğrenilecek şeyler vardır, neden olmasın?

Yorumlar

  1. In every philosophy there is a point where the "conviction" of the philosopher steps onto the stage, or, to make the point in the language of an old mystery play:

    The ass arrived

    Beautiful and most valiant

    nietzsche'de sembolizmlere dizgin vurmak imkansıza yakın olsa da tam da bu yazıya uygun bir sembolizm yukardaki. Düşünürün bilinçli ve belki de hep yanlış yönü seçen tarafı yerine kendi doğası, burada eşek, (ve belki de karanlıkta kalsa da düşünürün kendisi) kritik noktada ortaya çıkacaktır. Diğer yandan bir çok yerde eşek nietzsche'de yük hayvanıdır (bkz geçmişin bavulları) ve modernitenin gerçekten (aşırı değil) düşünmeyen insanına denk gelir. Ne diyeyeyim, bavulları tamamen bırakman ve doğana dönmen dileğiyle ;) Yazmaya başlaman çok güzel adım bence doğru yolda, okumak isterim yazdıkça

    Savunma oynama atak oyna, endişe ve korkunun tek çaresi bu benim bildiğim, neyse beylik laflar gibi durmasın şimdi :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğaya dönmek konusunu iki taraflı algılıyorum, hem kendi doğama hem de tabiat anaya:)

      Sil
  2. Akışına bırakmak diyebilirim. Bu şekilde söyleyince çok basit ve sığ bir yorum gibi gelebilir ama bunu başarmak hakikaten çok zor. Bunu ben başarabiliyor muyum peki? Tam olarak yapabildiğimiz düşünmüyorum ama uygulamak için elimden geleni yapıyorum. Denemekten zarar gelmez. Yaşadıklarını paylaşman çok anlamlı bence bu bile büyük bir adım. Bu hisleri yaşayıp ne yaşadığını bil(e)meden geçip giden çok fazla insan var çevremizde. Umarım bu yazdıkların ve verilecek cevaplar çoğumuz bir ışık olur. Güzel günlere...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Akışına bırakmak göründüğü kadar kolay olmayabiliyor dediğin gibi, olursa da ne güzel. Ortak seyler yaşayıp paylaşmak belki şifanın kendisidir. Çok teşekkür ederim yorum için

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Anksiyete ateşkes planı

Hayatlar ve anlar

Yüzleşme